الْقَارِعَةُ
El kâriah(kâriatu).
Gürültü koparacak olan
|
مَا الْقَارِعَةُ
Mel kâriah(kâriatu).
Nedir o gürültü koparacak olan?
|
وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْقَارِعَةُ
Ve mâ edrâke mel kâriah(kâriatu).
O gürültü koparacak olanın ne olduğunu sen bilir misin?
|
يَوْمَ يَكُونُ النَّاسُ كَالْفَرَاشِ الْمَبْثُوثِ
Yevme yekûnun nâsu kel ferâşil mebsûs(mebsûsi).
O gün insanlar, ateş etrafında çırpınıp dökülen pervaneye dönecekler.
|
وَتَكُونُ الْجِبَالُ كَالْعِهْنِ الْمَنفُوشِ
Ve tekûnul cibâlu kel ıhnil menfûş(menfuşi).
Dağlar, atılmış renkli yüne benzeyecekler.
|
فَأَمَّا مَن ثَقُلَتْ مَوَازِينُهُ
Fe emmâ men sekulet mevâzînuh(mevâzînuhu).
6,7. Ama tartıları ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır.
|
فَهُوَ فِي عِيشَةٍ رَّاضِيَةٍ
Fe huve fî îşetin râdiyeh(râdiyetin).
6,7. Ama tartıları ağır gelen kimse hoş bir hayat içinde olacaktır.
|
وَأَمَّا مَنْ خَفَّتْ مَوَازِينُهُ
Ve emmâ men haffet mevâzînuh(mevâzînuhu).
Tartıları hafif gelenler ise,
|
فَأُمُّهُ هَاوِيَةٌ
Fe ummuhu hâviyeh(hâviyetun).
Onların yeri bir çukurdur.
|
وَمَا أَدْرَاكَ مَا هِيَهْ
Ve mâ edrâke mâhiyeh(mâhiyeh).
O çukurun ne olduğunu sen bilir misin?
|
نَارٌ حَامِيَةٌ
Nârun hâmiyeh(hâmiyetun).
O, kızgın bir ateştir.
|