وَاللَّيْلِ إِذَا يَغْشَى
Vel leyli izâ yagşâ.
Kararıp ortalığı bürüdüğü zaman geceye and olsun.
|
وَالنَّهَارِ إِذَا تَجَلَّى
Ven nehâri izâ tecellâ.
Açılıp aydınlattığı zaman gündüze and olsun.
|
وَمَا خَلَقَ الذَّكَرَ وَالْأُنثَى
Ve mâ halâkaz zekera vel unsâ.
Erkeği ve dişiyi yaratana and olsun ki:
|
إِنَّ سَعْيَكُمْ لَشَتَّى
İnne sa’yekum le şettâ.
Doğrusu sizin çalışmalarınız çeşitlidir.
|
فَأَمَّا مَن أَعْطَى وَاتَّقَى
Fe emmâ men a’tâ vettekâ.
5,6,7. Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.
|
وَصَدَّقَ بِالْحُسْنَى
Ve saddeka bil husnâ.
5,6,7. Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.
|
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْيُسْرَى
Fe senuyessiruhu lil yusrâ.
5,6,7. Elinde bulunandan verenin, Allah'a karşı gelmekten sakınanın, en güzel söz olan Allah'ın birliğini doğrulayanın işlerini kolaylaştırırız.
|
وَأَمَّا مَن بَخِلَ وَاسْتَغْنَى
Ve emmâ men bahıle vestagnâ.
8,9,10. Ama, cimrilik eden, kendini Allah'tan müstağni sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız.
|
وَكَذَّبَ بِالْحُسْنَى
Ve kezzebe bil husnâ.
8,9,10. Ama, cimrilik eden, kendini Allah'tan müstağni sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız.
|
فَسَنُيَسِّرُهُ لِلْعُسْرَى
Fe senuyessiruhu lil usrâ.
8,9,10. Ama, cimrilik eden, kendini Allah'tan müstağni sayan, en güzel sözü yalanlayan kimsenin güçlüğe uğramasını kolaylaştırırız.
|
وَمَا يُغْنِي عَنْهُ مَالُهُ إِذَا تَرَدَّى
Ve mâ yugnî anhu mâluhû izâ tereddâ.
O kimse ölüp ateşe yuvarlandığı zaman, malı ona fayda vermez.
|
إِنَّ عَلَيْنَا لَلْهُدَى
İnne aleynâ lel hudâ.
Bize düşen sadece doğru yolu göstermektir.
|
وَإِنَّ لَنَا لَلْآخِرَةَ وَالْأُولَى
Ve inne lenâ lel âhırete vel ûlâ.
Şüphesiz ahiret de, dünya da Bizimdir.
|
فَأَنذَرْتُكُمْ نَارًا تَلَظَّى
Fe enzertukum nâren telezzâ.
Sizi alevler saçan ateşle uyardım;
|
لَا يَصْلَاهَا إِلَّا الْأَشْقَى
Lâ yaslâhâ illel eşkâ.
15,16. Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz.
|
الَّذِي كَذَّبَ وَتَوَلَّى
Ellezî kezzebe ve tevellâ.
15,16. Oraya, yalanlayıp yüz çevirmiş olan o en azgından başkası yaslanmaz.
|
وَسَيُجَنَّبُهَا الْأَتْقَى
Ve seyucennebuhel etkâ.
17,18. Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur.
|
الَّذِي يُؤْتِي مَالَهُ يَتَزَكَّى
Ellezî yu’tî mâ lehu yetezekkâ.
17,18. Arınmak için malını veren, en çok sakınan kimse ise ondan uzak tutulur.
|
وَمَا لِأَحَدٍ عِندَهُ مِن نِّعْمَةٍ تُجْزَى
Ve mâ li ehadin indehu min ni'metin tuczâ.
19,20. O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnudluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır.
|
إِلَّا ابْتِغَاء وَجْهِ رَبِّهِ الْأَعْلَى
İllebtigâe vechi rabbihil a’lâ.
19,20. O yaptığı iyiliği birinden karşılık görmek için değil, ancak yüce Rabbinin hoşnudluğunu (rızasını) gözeterek yapmıştır.
|
وَلَسَوْفَ يَرْضَى
Ve le sevfe yerdâ.
Elbette kendisi de hoşnut (razı) olacaktır.*
|