وَالْفَجْرِ
Vel fecr(fecri).
Tanyerinin ağarmasına and olsun;
|
وَلَيَالٍ عَشْرٍ
Ve leyâlin aşr(aşrın).
Zilhicce ayının ilk on gecesine and olsun;
|
وَالشَّفْعِ وَالْوَتْرِ
Veş şef’ı vel vetr(vetri).
Herşeyin çiftine de, tekine de and olsun;
|
وَاللَّيْلِ إِذَا يَسْرِ
Vel leyli izâ yesr(yesri).
4,5. Gelip geçen geceye and olsun ki, bunların her biri akıl sahibi için birer yemine değmez mi?
|
هَلْ فِي ذَلِكَ قَسَمٌ لِّذِي حِجْرٍ
Hel fî zâlike kasemun lizî hicr(hicrin).
4,5. Gelip geçen geceye and olsun ki, bunların her biri akıl sahibi için birer yemine değmez mi?
|
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ فَعَلَ رَبُّكَ بِعَادٍ
E lem tere keyfe feale rabbuke bi âd(âdin).
6,7,8. Rabbinin, hiçbir memlekette benzeri ortaya konmayan sütunlara sahip İrem şehrinde oturan Ad milletine ne ettiğini görmedin mi?
|
إِرَمَ ذَاتِ الْعِمَادِ
İreme zâtil ımâd(ımâdi).
6,7,8. Rabbinin, hiçbir memlekette benzeri ortaya konmayan sütunlara sahip İrem şehrinde oturan Ad milletine ne ettiğini görmedin mi?
|
الَّتِي لَمْ يُخْلَقْ مِثْلُهَا فِي الْبِلَادِ
Elletî lem yuhlak misluhâ fîl bilâd(bilâdi).
6,7,8. Rabbinin, hiçbir memlekette benzeri ortaya konmayan sütunlara sahip İrem şehrinde oturan Ad milletine ne ettiğini görmedin mi?
|
وَثَمُودَ الَّذِينَ جَابُوا الصَّخْرَ بِالْوَادِ
Ve semûdelleziyne câbûssahre bil vâd(vâdi).
9,10,11,12. Vadide kayaları kesip yontan Semud milletine, memleketlerde aşırı giden, oralarda bozgunculuğu artıran, sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi?
|
وَفِرْعَوْنَ ذِي الْأَوْتَادِ
Ve fir avne zîl evtâd(evtâdi).
9,10,11,12. Vadide kayaları kesip yontan Semud milletine, memleketlerde aşırı giden, oralarda bozgunculuğu artıran, sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi?
|
الَّذِينَ طَغَوْا فِي الْبِلَادِ
Ellezîne tagav fîl bilâd(bilâdi).
9,10,11,12. Vadide kayaları kesip yontan Semud milletine, memleketlerde aşırı giden, oralarda bozgunculuğu artıran, sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi?
|
فَأَكْثَرُوا فِيهَا الْفَسَادَ
Fe ekserû fîhel fesâd(fesâde).
9,10,11,12. Vadide kayaları kesip yontan Semud milletine, memleketlerde aşırı giden, oralarda bozgunculuğu artıran, sarsılmaz bir saltanat sahibi Firavun'a Rabbinin ne ettiğini görmedin mi?
|
فَصَبَّ عَلَيْهِمْ رَبُّكَ سَوْطَ عَذَابٍ
Fe sabbe aleyhim rabbuke sevta azâb(azâbin).
Rabbin onları azap kırbacından geçirmiştir.
|
إِنَّ رَبَّكَ لَبِالْمِرْصَادِ
İnne rabbeke le bil mirsâd(mirsâdi).
Doğrusu Rabbin hep gözetlemektedir.
|
فَأَمَّا الْإِنسَانُ إِذَا مَا ابْتَلَاهُ رَبُّهُ فَأَكْرَمَهُ وَنَعَّمَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَكْرَمَنِ
Fe emmel insânu izâ mebtelâhu rabbuhu fe ekremehu ve na’amehu fe yekûlu rabbî ekremen(ekremeni).
Rabbin denemek için bir insana iyilik edip, nimet verdiği zaman, o: "Rabbim beni şerefli kıldı" der.
|
وَأَمَّا إِذَا مَا ابْتَلَاهُ فَقَدَرَ عَلَيْهِ رِزْقَهُ فَيَقُولُ رَبِّي أَهَانَنِ
Ve emmâ izâ mebtelâhu fe kadere aleyhi rızkahu fe yekûlu rabbî ehânen(ehâneni).
Ama onu sınamak için rızkını daraltıp bir ölçüye göre verdiği zaman: "Rabbim bana hor baktı" der.
|
كَلَّا بَل لَّا تُكْرِمُونَ الْيَتِيمَ
Kellâ bel lâ tukrimûnel yetîm(yetîme).
Hayır; yetime karşı cömert davranmıyorsunuz.
|
وَلَا تَحَاضُّونَ عَلَى طَعَامِ الْمِسْكِينِ
Ve lâ tehâddûne alâ taâmil miskîn(miskîni).
Yoksulu yedirmek konusunda birbirinize özenmiyorsunuz.
|
وَتَأْكُلُونَ التُّرَاثَ أَكْلًا لَّمًّا
Ve te’kulûnet turâse eklen lemmâ(lemmen).
Size kalan mirası hak gözetmeden yiyorsunuz.
|
وَتُحِبُّونَ الْمَالَ حُبًّا جَمًّا
Ve tuhıbbûnel mâle hubben cemmâ(cemmen).
Malı pek çok seviyorsunuz.
|
كَلَّا إِذَا دُكَّتِ الْأَرْضُ دَكًّا دَكًّا
Kellâ izâ dukketil ardu dekken dekkâ(dekken).
Ama yer, çarpılıp paralandığı zaman;
|
وَجَاء رَبُّكَ وَالْمَلَكُ صَفًّا صَفًّا
Ve câe rabbuke vel meleku saffen saffâ(saffen).
Melekler sıra sıra dizilip, Rabbinin buyruğu gelince,
|
وَجِيءَ يَوْمَئِذٍ بِجَهَنَّمَ يَوْمَئِذٍ يَتَذَكَّرُ الْإِنسَانُ وَأَنَّى لَهُ الذِّكْرَى
Ve cîe yevmeizin bi cehenneme yevmeizin yetezekkerul insânu ve ennâ lehuz zikrâ.
O gün, cehennem ortaya konur. O gün insan öğüt almaya çalışır ama artık öğütten ona ne?
|
يَقُولُ يَا لَيْتَنِي قَدَّمْتُ لِحَيَاتِي
Yekûlu yâ leytenî kaddemtu li hayâtî.
"Keşke bu hayatım için önceden bir şey yapsaymışım" der.
|
فَيَوْمَئِذٍ لَّا يُعَذِّبُ عَذَابَهُ أَحَدٌ
Fe yevmeizin lâ yuazzibu azâbehû ehad(ehadun).
O gün, hiç kimse, Allah'ın azabettiği gibi azabedemez.
|
وَلَا يُوثِقُ وَثَاقَهُ أَحَدٌ
Ve lâ yûsiku ve sâkahû ehad(ehadun).
Hiç kimse O'nun vurduğu bağ gibisini bağlayamaz.
|
يَا أَيَّتُهَا النَّفْسُ الْمُطْمَئِنَّةُ
Yâ eyyetuhân nefsul mutmainnetu.
Ey huzur içinde olan can!
|
ارْجِعِي إِلَى رَبِّكِ رَاضِيَةً مَّرْضِيَّةً
İrciî ilâ rabbiki râdıyeten mardıyyeten.
O, senden, sen de O'ndan hoşnut olarak Rabbine dön!
|
فَادْخُلِي فِي عِبَادِي
Fedhulî fî ibâdî.
Ey can! İyi kullarımın arasına gir.
|
وَادْخُلِي جَنَّتِي
Vedhulî cennetî.
Cennetime gir.*
|