عَبَسَ وَتَوَلَّى
Abese ve tevellâ.
1,2. Yanına kör bir kimse geldi diye (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi.
|
أَن جَاءهُ الْأَعْمَى
En câehul a’mâ.
1,2. Yanına kör bir kimse geldi diye (Peygamber) yüzünü asıp çevirdi.
|
وَمَا يُدْرِيكَ لَعَلَّهُ يَزَّكَّى
Ve mâ yudrîke leallehu yezzekkâ.
Ne bilirsin, belki de o arınacak;
|
أَوْ يَذَّكَّرُ فَتَنفَعَهُ الذِّكْرَى
Ev yezzekkeru fe tenfeahuz zikrâ.
Yahut öğüt alacaktı da bu öğüt kendisine fayda verecekti.
|
أَمَّا مَنِ اسْتَغْنَى
Emmâ menistagnâ.
5,6. Ama sen, kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun.
|
فَأَنتَ لَهُ تَصَدَّى
Fe ente lehu tesaddâ.
5,6. Ama sen, kendisini öğütten müstağni gören kimseyi karşına alıp ilgileniyorsun.
|
وَمَا عَلَيْكَ أَلَّا يَزَّكَّى
Ve mâ aleyke ellâ yezzekkâ.
Arınmak istememesinden sana ne?
|
وَأَمَّا مَن جَاءكَ يَسْعَى
Ve emmâ men câeke yes’â.
8,9,10. Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.
|
وَهُوَ يَخْشَى
Ve huve yahşâ.
8,9,10. Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.
|
فَأَنتَ عَنْهُ تَلَهَّى
Fe ente anhu telehhâ.
8,9,10. Sen, Allah'tan korkup sana koşarak gelen kimseye aldırmıyorsun.
|
كَلَّا إِنَّهَا تَذْكِرَةٌ
Kellâ innehâ tezkirah(tezkiratun).
Dikkat et; bu Kuran bir öğüttür.
|
فَمَن شَاء ذَكَرَهُ
Fe men şâe zekerah(zekerahu).
Dileyen onu öğüt kabul eder.
|
فِي صُحُفٍ مُّكَرَّمَةٍ
Fî suhufin mukerrameh(mukerrametin).
13,14. O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir.
|
مَّرْفُوعَةٍ مُّطَهَّرَةٍ
Merfûatin mutahherah(mutahheratin).
13,14. O, kutsal kılınmış, yüceltilmiş, arınmış sahifeler üzerindedir.
|
بِأَيْدِي سَفَرَةٍ
Bi eydî seferah(seferatin).
15,16. İyi kimseler, saygıdeğer elçilerin eliyle yazılmıştır.
|
كِرَامٍ بَرَرَةٍ
Kirâmin berarah(beraratin).
15,16. İyi kimseler, saygıdeğer elçilerin eliyle yazılmıştır.
|
قُتِلَ الْإِنسَانُ مَا أَكْفَرَهُ
Kutilel insânu mâ ekferah(ekferahu).
Canı çıksın o insanın, o ne nankördür!
|
مِنْ أَيِّ شَيْءٍ خَلَقَهُ
Min eyyi şey’in halakah(halakahu).
Allah onu hangi şeyden yaratmış?
|
مِن نُّطْفَةٍ خَلَقَهُ فَقَدَّرَهُ
Min nutfeh(nutfetin), halakahu fe kadderah(kadderahu).
Onu meniden yaratıp merhalelerden geçirerek ona şekil vermiş;
|
ثُمَّ السَّبِيلَ يَسَّرَهُ
Summes sebîle yesserah(yesserahu).
Sonra, yolu ona kolaylaştırmıştır.
|
ثُمَّ أَمَاتَهُ فَأَقْبَرَهُ
Summe emâtehu fe akberah(akberahu).
Sonra onu öldürür ve kabre koyar.
|
ثُمَّ إِذَا شَاء أَنشَرَهُ
Summe izâ şâe enşerah(enşerahu).
Sonra, dilediği zaman onu tekrar diriltir.
|
كَلَّا لَمَّا يَقْضِ مَا أَمَرَهُ
Kellâ lemmâ yakdı mâ emerah(emerahu).
Hayır; Allah'ın kendisine buyurduğunu hala yerine getirmemiştir.
|
فَلْيَنظُرِ الْإِنسَانُ إِلَى طَعَامِهِ
Felyanzuril insânu ilâ taâmih(taâmihî).
İnsan, yiyeceğine bir baksın;
|
أَنَّا صَبَبْنَا الْمَاء صَبًّا
Ennâ sabebnel mâe sabbâ(sabben).
Doğrusu suyu bol bol indirmekteyiz.
|
ثُمَّ شَقَقْنَا الْأَرْضَ شَقًّا
Summe şekaknel arda şakkâ(şakkan).
26,27,28,29,30,31. Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.
|
فَأَنبَتْنَا فِيهَا حَبًّا
Fe enbetnâ fîhâ habbâ(habben).
26,27,28,29,30,31. Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.
|
وَعِنَبًا وَقَضْبًا
Ve ineben ve kadbâ(kadben).
26,27,28,29,30,31. Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.
|
وَزَيْتُونًا وَنَخْلًا
Ve zeytûnen ve nahlâ(nahlen).
26,27,28,29,30,31. Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.
|
وَحَدَائِقَ غُلْبًا
Ve hadâika gulbâ(gulben).
26,27,28,29,30,31. Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.
|
وَفَاكِهَةً وَأَبًّا
Ve fâkiheten ve ebbâ(ebben).
26,27,28,29,30,31. Sonra yeryüzünü iyice yarmakta ve orada taneli ekinler, üzümler, sebzeler, zeytin, hurma ağaçları ve bahçelerde koca koca ağaçlı meyveler ve çayırlar bitirmekteyiz.
|
مَّتَاعًا لَّكُمْ وَلِأَنْعَامِكُمْ
Metâan lekum ve li en’âmikum.
Bunlar sizin ve hayvanlarınız için geçimliktir.
|
فَإِذَا جَاءتِ الصَّاخَّةُ
Fe izâ câetis sahhâh(sahhâtu).
O muazzam gürültü, kıyamet kopup geldiği zaman;
|
يَوْمَ يَفِرُّ الْمَرْءُ مِنْ أَخِيهِ
Yevme yefirrul mer’u min ehîh(ehîhi).
34,35,36. O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar.
|
وَأُمِّهِ وَأَبِيهِ
Ve ummihî ve ebîh(ebîhi).
34,35,36. O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar.
|
وَصَاحِبَتِهِ وَبَنِيهِ
Ve sâhıbetihî ve benîh(benîhi).
34,35,36. O gün, kişi kardeşinden, annesinden, babasından, karısından ve oğullarından, kaçar.
|
لِكُلِّ امْرِئٍ مِّنْهُمْ يَوْمَئِذٍ شَأْنٌ يُغْنِيهِ
Li kullimriin minhum yevmeizin şe’nun yugnîh(yugnîhi).
O gün, herkesin kendine yeter derdi vardır.
|
وُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ مُّسْفِرَةٌ
Vucûhun yevmeizin musfirah(musfiratun).
38,39. O gün bir takım yüzler aydınlıktır, gülmekte ve sevinmektedir.
|
ضَاحِكَةٌ مُّسْتَبْشِرَةٌ
Dâhıketun mustebşirah(mustebşiratun).
38,39. O gün bir takım yüzler aydınlıktır, gülmekte ve sevinmektedir.
|
وَوُجُوهٌ يَوْمَئِذٍ عَلَيْهَا غَبَرَةٌ
Ve vucûhun yevmeizin aleyhâ gaberah(gaberatun).
40,41. O gün birtakım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür.
|
تَرْهَقُهَا قَتَرَةٌ
Terhekuhâ katerah(kateratun).
40,41. O gün birtakım yüzler de tozlanmış ve onları karanlık bürümüştür.
|
أُوْلَئِكَ هُمُ الْكَفَرَةُ الْفَجَرَةُ
Ulâike humul keferetul fecerah(feceratu).
İşte bunlar inkarcı olanlar, Allah'ın buyruğundan çıkanlardır.*
|